murat.qumus
Mesaj Sayısı : 199 Yaş : 34 Kayıt tarihi : 24/01/11 Nerden : İstanbul
| Konu: Vampirle Görüşme | İnceleme Perş. Şub. 03, 2011 3:07 pm | |
| [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Vampir edebiyatında iki temel taş vardır bence. Biri Bram Stoker diğeri ise Anne Rice… Vampir Günlükleri serisiyle de Anne Rice bunu bize çok iyi bir şekilde kanıtlamaktadır.Serinin ilk kitabı olan Vampirle Görüşme hem edebi açısından hem de içinde barındırdığı Rice’ın hayal gücü açısından dopdolu bir kitap ve zevkle okunacak bir eser. Beyazperdeye de uyarlanan kitap daha ilk nefesinde çıtayı tavan yaptırabilmeyi başarmış.Gizemli bir vampir ve bir yazar küçük bir otel odasında oturmuş destansı bir hayat hikayesine başlarken perdeleri açılıyor kitabın. İlk başlarda karşısındaki adamın vampir olduğuna inanmasa da etkileyici hızı ve yüzünü görünce korku doluyor yazarın içini. Hayat hikayesini dinlemek için girdiği otel odasında öleceğini düşünüyor birden ama vampir sadece anlatamadığı hayatını açığa sunmak istiyor.Birden vampirin sözleriyle 1791’li yılların Louisiana’sına dönüyor hikaye. Varlıklı bir bey olan Louis ve ailesinin hayatını anlatıyor vampir. Kendi hikayesinin… Kardeşiyle arasında olanlar, onun ölümü ve asıl hikayenin başlayacağı kişiyi… Lestat… Yaratıcısı… Kardeşinin ölümünden kendisini sorumlu tutarken bir nevi kaçma yolu olarak gördüğü ölüm karşısına çıkınca güçsüzlüğünün esaretine kapılarak vampire dönüşüyor Louis… Onun tek derdi acılarından ve hatalarından uzaklaşmak olsa da yaratıcısının derdi zenginlik, saygınlık, rahat bir yaşam… Kısaca Louis’in sahip olduklarını istiyor.Louis bir vampir olarak çevresinde olan şeyleri daha iyi bir şekilde idrak etmeye başladığında yaptığı büyük hatanın farkına varıyor. Ailesine bakmak ve birde üstüne Lestat ve Lestat’ın kör babasına bakmaya başlıyor. Emrinde çalışan adamları zaman geçtikçe efendilerinin ve yanında olan adamın hiçbir değişikliğe uğramadan yaşamaları üzerlerine tüm teorilerin gelmesine sebep olmaya başlamıştır. Bu sırada Louise gönlündeki Babbette’yi görmeye gidiyor ve insanları öldürmek istemediğinden hayvanlarla besleniyordu. Lestat bu konu hakkında Louis’i zorluyor ve onunla dalga geçiyordu. Bir süre sonra Lestat’ın babası öldüğünde ipler gerilmeye başlamış ve insanlar artık gündüzleri dışarı çıkmayan ve durmadan çevrede ölülerin bulunmasından dolayı ikisini de öldürme planları yapmaya başlamışlardı. Louis ve Lestat onlardan kaçarken daha önce Louis’in yardım ettiği ve sevdiği kadın olan Babette’den yardım isterler. Kadının evinde saklansalar da sonuç yine ölümle biter…Daha sonra ikisi New Orleans’a kaçarlar ve orada yaşamaya başlarlar ama bir gün Louis dışarıda sefil bir şekilde dolaşırken açlığına engel olamaz ve bir eve girer. Küçük bir kız Vebadan ölen annesinin başında ağlıyor ve Louis’den yardım istiyordur. Louis ilk önce küçük kıza sarılır ve ısırır onu. Kalbinin hızlı atışlarına bir süre sonra dayanamaz ve onu ölümle baş başa bırakır. Ama Lestat onu görmüştür bile. Daha sonra onu ne kadar insan kanı içmeye zorlasa da Louis vicdan azabıyla gezer ve bir gün Lestat küçük kızı Louis’in önüne çıkartır. Küçük bir vampir olarak… Claudia…Louis, Claudia’ya bir baba, bir sevgili, bir koca olarak bağlanmış ve küçük vampir her an Louis’in tabutunda onunla birlikte yatmaktaydı. Yıllar geçmiş ve üçü birlikte yaşarken Claudia’nın ihtiyaçları ve arzuları gelişmeye başlamıştı. Gerçek bir kadın olmak istiyordu. Ve içinde büyüyen nefret bir kişiye odaklanmıştı. Lestat…Her ne kadar Louis yüzünden vampir olsa da ona olan sevgisi ondan nefret etmesini sağlayamıyordu. Küçük vampirlerin çok tehlikeli olabileceğini en sonunda bir gece gösterdi Lestat’a Claudia… Hiç acımadan onun boğazını kesti ve Louis’in de yardımıyla bir bataklığa attılar onu. İkisi yalnız başlarınaydılar ve dünyayı dolaşarak diğer vampirleri görmek istiyordular. Tam New Orleans’tan ayrılacakları sırada karşılarına eski bir dost yine çıkar…Ondan sonrası ise birbirlerine daha sıkı bir şekilde bağlanmış iki vampirin yol maceralarıyla devam eder ve Paris’e gelince işler karışmaya başlar.“Theâtre des Vampires”ta izledikleri son oyun hayatlarının dönüm noktası olur. Bir grup vampir tüm izleyicilerin önünde savunmasız bir kızı ısırırlarken alkışlar salonu doldurur ama genç kızın ciğerlerini dolduran hava artık yoktur.Vampir grubunun başındaki Armand ise kitabın gizemli yanını oluşturmaya başladığında Claudia, Lousie’den kendisi için son bir şey yapmasını ister. Louise onu tekr ettiğinde ona bakacak bir anne… Louis, Claudia’ya olan sevgisinden içindeki son insan kalıntısını silerek Medaline’i bir vampire dönüştürüyor. Ama Armand bile onları geçmişten ateşler içersinde gelen bir dosttan uzak tutamıyor.Armand ve Louis arasındaki etkileşim Louis’in kurtulmasına yarasa da Claudia’nın oyunun son perdesi kapanıyor. Louis öfkeyle ateşe verdiği tiyatrodan ona tutkuyla bağlı olan Armand ile kaçıyor.İçindeki tüm tutku ateşi sönmüş bir şekilde dünyayı dolaştıktan sonra Armand ile birlikte New Orlens’a geri dönüyor Louis… New Orleans eski duygularıyla beraber eski dostları da geri getirdiğinde Louise ve Armand ayrılıyorlar, tüm vampirler tarafından dışlanmış bir şekilde…Hayat hikayesi bittiğinde yazar pekte hoşnut olmuyor sondan. Daha büyük bir şey bekliyor ama Louis’in hikayesi orada bitiyor. Her ne kadar onu da vampire çevirmesini istese de Louise onu küçücük bir şekilde ısırıyor ve baygınlık geçiren oğlan olduğu yerde sabah uyanıyor. Zihninde eski bir vampirin adresiyle birlikte…Kitap bir şaheser… Onu okumak eski vampir tatlarını insanın içinden yeniden uyandırıyor. Filmi ne kadar fenomense bu unvanı kitabı hak ediyor. Louise ve Claudia’nın yaşamı insanı derinden etkilerken ilişkilerdeki farklı tat kitaba bir yön daha kazandırıyor.Filmi arasında ise dağlar gibi konu farklılıkları bulunuyor. Kitap çıtayı daha da yükseltirken Anne Rice insanı önünde saygıyla selamlatmayı başarıyor… |
|